Coğrafya Türkiye’nin Kaderi?

0
657654676756657

 

İle: Genel Yayın Yönetmeni

 

Dönemin emperyal ülkelerine karşı verdiği kurtuluş savaşıyla bugünkü sınırlarını oluşturan genç Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 100 yılında yine aynı tehditlerle mi yüz yüze?

Türk toplumuna tüm Cumhuriyet Hükümetleri tarafından empoze edilen bu tehditler gerçek mi yoksa başarısızlıkları maskelemekte kullanılan bir bahane mi?

Coğrafi olarak tüm kutsal dinlerin doğum yerine komşu olmak dünyanın en verimli yer altı zenginliklerinin içinde bulunmak.

Her zaman emperyal güçlerin ”böl ve yönet” maksatlı tehditlerinin hedefinde olmak anlamına mı geliyor.

Son dönem yaşanılanlar nedeniyle Türklerin büyük bir kısmı bu hususların yaşanılan olumsuzlukların gerçekçi birer nedeni olduğunu düşünse de hiç bir taraf bu gerekçeler nedeniyle tam olarak tatmin olmuş değiller.

Göreve gelen tüm hükümetler Türkiye Cumhuriyeti için tehdit olan emperyal güçlerin yönetimindeki terör örgütleri ve amaçları konusunda hemfikir olsalar da hepsi bu örgütlerin gerek kamuda gerekse de emniyet ve askeriyenin içindeki uzantılarıyla flört etmekten çekinmeyen bir görüntü vererek yeri geldiğinde hükümet veya muhalefet  farketmeksizin birbirlerini aynı gerekçelerle terörden faydalanmakla suçlamaktan kaçınmıyor.

Peki bu tür durumları yaşamak özellikle gelişmekte olan toplumlar için bir kader, bir mecburiyet midir?

Şüphesiz çeyrek yüzyıla yakın iktidarda olan Ak Parti iktidarının kendilerinin de kabul ettiği en başarısız oldukları konu eğitim.

Bugünse hayatında ilk kez oy kullanacak 6 milyondan fazla Türk Seçmeni AK Partiden başka bir hükümet görmedi.

Biraz daha orta yaşa yakın seçmenleri de hesaba kattığınızda durum önemli ölçüde farklılaşıyor.

Kaldı ki bu seçmen grubu mevcut akpartiyi sadece geçmişteki görece başarılı akparti ile karşılaştırabiliyor.

Maalesef nitelikli bir eğitim alamayan ancak sosyal medyayı her türlü yönlendirilmeye açık ve etkili bir şekilde kullanan bu kuşak bugünkü %1 oy oranının bile işleri değiştireceği başkanlık sisteminde her türlü dezonformasyona açık bir şekilde otoriter Erdoğan söylemleri ve politikalarının kutuplaştırdığı bir durumda ülkenin kaderini belirlemek için bekliyor.

Bu belirleyicilik gücü nedeniyle iktidar tarafı da muhalefet tarafı da aynı argümanlarla birbirlerine saldırmayı hedef kitleleri üzerinde gerekli etkiyi üretmek açısından yeterli görüyor.

Ücret ve maaş artışı gibi vaadler toplumun bu kalitesiz eğitimli kesiminde amaçlanan etkiyi uyandırdığı için iktidarında muhalefetin de kullandığı bir başka argümanken nitelikli, eğitimli seçmen bunun enflasyonu yükselterek satın alma gücü üzerinde kısa vadede olumsuz etkiye sebep olacağını biliyor.

Ak Parti 2002 yılından itibaren hükümet olduktan sonra uzun yıllar koalisyon hükümetleri tarafından yönetilen Türkiye, hissedilebilen ciddi sosyo ekonomik mesafeleri kat etti.

Ancak bunlar; ihraç edilebilir ithalata dayalı olmayan gerçek üretim, çağdaş teknolojik üretimler, verimli tarımsal üretimler gibi rasyonel faaliyetler olmadığı için uzun vadede sürdürülebilir olmadığı gibi hakkı teslim eden güvenilir bir adalet mekanizmasının olmaması kısa vadeli vurkaç amaçlı girdiler dışında nitelikli yabancı sermayenin de ülkeye girişi sağlanamadı.

Kısa vadeli günü kurtarmaya yönelik sıcak para girişini esas alan ekonomi politikaları artık hiçbirşeye sabretmek istemeyen düşük eğitimli Türk Halkı üzerinde uyuşturucu etkisi yapsa da sokaktaki sıradan Türk ün dahi hissettiği olumsuz sonuçlar kimsenin yüzleşmekten kaçamayacağı gerçekleri herkesin günlük hayatının rutini haline çoktan getirdi bile.

Günün sonunda coğrafyanın kader olduğu durumun; ülkenin güney doğusunun afrika kıtası tarafından her sene 5 cm kadar itildiği bir milyon yıl kadar sonra akdenizin yok olmasıyla sonuçlanması düşünülen bu tektonik yer hareketinin bir kaç on yılda bir çok yıkıcı depremler üreteceği konusu ile kısıtlı olduğu, akılcı ve rasyonel sosyal ekonomi politikaların üretilmediği sürece Türkiye nin dünyadan çıkarılıp Marsa konumlandırılması halinde bile Türk Halkının yaşadığı sorunların çözümlenmeyeceği gerçeğinin anlaşılması gerektiği anlaşılıyor.

Türk Halkı bunu varoluşsal bir tehdit yaşamadan idrak edebilir mi?

Sorunun çözümü bu cevapta saklı olabilir mi?

Share it...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *